18 Temmuz 2013 Perşembe

"Bozuk bir dağ yolu olmalı gidilen, yağmurlu topraktan. Arkada yatağımı anımsatacak yumuşaklıktaki koltuklardan birindeyim, kendimden geçmiş bir şekilde, arabada olduğuma emin değilim. Cam kenarındayım sanırım, içinde geniş kesikler bulunduğunu tahmin ettiğim kafamı çevirince, yıldızları görüyorum arabayla yarışan. Bir türlü birbirimizi yenemedik, sallantılar başladığı andan; ne zaman baksam beni izliyorlar. Yolculukta biteceğe benzemiyor. Kıpırdamaya korkuyorum yıllardır; kim var direksiyonda bilmiyorum. Midemi doldurdum, açlığımı gidermeden; bu yüzden uyuşuk gözlerle bakıyorum sonsuzluğa, gördüğümü anlamıyorum, gözyaşımı hissetmiyorum da. Yanımdan bütün sevdiğim şarkılar geçti, sanırım rüyâlarımın günleri bunlar çünkü diğer yanımda da sayısız insan vardı. Beynimden kalbime giden damarı boşuna kullanmışım onlar için, ölümü gerekliydi duygularımın, kaynağı olan gözyaşımın. Camını kıramıyordum yumruklarımla, açamıyordum parmaklarımla. Ve nefes alamıyordum karanlık havadan kaçakça. Bir türlü dedikleri Güneş’i göremiyordum. Sanırım küstü nefretime; hak ediyordu ama o. Bu kadar insanın enerjisinin kaynağı o değil miydi, aşağılıkların kaynağı? Ama bir onu seviyorum, kılıcımın ucuna sapladığım ve kanattığım sıcaklığını. Şimdi yolun diğer tarafında olmalı. Fark ettim ve kullanan yok oturduğum koltukları, gidilen bir yol yok. Sinirlendim yine; Set indi atlarından ve kılıçlarını çekti, bir yumruk savurdum pencereye kaosuyla. Başardım ve yaşadığım duygusallıklar kadar parçalandı cam; her birinde adım yazılı kavramlara. Baktım yıldızlara ve duâ ettim onlara. Şimdi ben kararımı vermişken bile kanatlanan aklımda bir yerin var sağlam duvarlarla çevrili, sanırım kimse yoktu kadehlerin içinde içtiğim. Ellerin var ellerimde, sıkıca tuttuğum. Ama ben bırakıyorum düşüncelerimle gittiğim arabayı, kırdığım boşluktan atıyorum bedenimi. Geç gördüm, düşülecek bir uçurum yok."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder